28 Mayıs 2019 Salı

Atatürk "Dini Ve Namusu Olanlar Kazanamazlar" Dedi Yalanı


Kazım Karabekir'in kitaplarında, anılarında geçen "Atatürk ve din" konulu bazı iddialarını, başka belgelerle hatta bizzat Karabekir'in farklı zamanlarda yazdıklarıyla karşılaştıracağım. Bakalım ne kadarı doğru ne kadarı yalan!

DİN VE NAMUS TARTIŞMASI

Yer: Ankara Tren İstasyonu Karabekir, anılarında o gün orada Atatürk'le aralarında din konusunda bir tartışma yaşandığını belirtip şunları anlatmıştır: "Mustafa Kemal Paşa, 'Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkumdur. Dini ve namusu olanlar kazanamazıar, fakir olmaya mahkumdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Bunun için önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz. Partiyi (CHP) bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunlan çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur. Dini ve ahlaki inkılap yapmadan önce hiçbir şey yapmak mümkün değildir. Bunu da ancak bu prensipleri kabul edebilecek genç unsurlarla yapabiliriz."
Karabekir, Atatürk'ün bu sözlerine şöyle yanıt verdiğini belirtmiştir:
"Dinsiz ve ahlaksız millete bu dünyada hayat hakkı olmadığını tarih gösteriyor. Paşam, bu yeni ak ide bizi Bolşevikliğe
götürür. Siz millet kürsüsünden haykırdınız ki, sulhtan sonra millet saflan içine çekilerek bir ferdi millet gibi yaşayacağım. Halbuki şimdi halkın asla hoşuna gitmeyeceği ve benim bile derin bir uçurum gördüğüm bir formülü zorla kabul ettirecek bir idare kurmaya gidiyorsunuz. Bunu yapmayınız. Milli birliğimiz sarsılır ve bir asalak tabaka halkın başına geçerek kanını emer. Hiçbirimizin hayatı uzun değildir. Bu milletin yeni sarsıntılara tahammülü yoktur. Planlı ve programlı olarak İstiklal Harbimiz'deki ruhumuzla yürüyelim. İstiklal Harbi'ni canıyla, kanıyla kurtaran milletimize hürriyet ve aşk saadetini
tattıralım."(1) (2)

YALANA CEVAP:

Sırayla gidelim:
Bir: Bu iddia sadece Karabekir tarafından anlatılan, başkaca hiçbir tanığı olmayan tek taraflı bir iddiadır.
İki: Yeri ve zamanı gelmeden kafasındaki devrimci düşünceleri ve planları en yakın arkadaşları da dahil hiç kimseyle paylaşmayan strateji ustası Atatürk'ün, 10 Temmuz 1923 gibi, Türk Devrimi için henüz çok erken bir tarihte (henüz Lozan imzalanmamış, halifelik kaldırılmamış, tekke ve zaviyeler kapatılmamış, eğitim öğretim birleştirilmemiş, Şeriye ve Evkaf Vekaleti kapatılmamış, Osmanlı hanedanı yurtdışına sürgün edilmemiş, medreseler kapatılmamış ve laiklik hayata geçirilmemiştir) üstelik Karabekir gibi muhafazakar takılan birinin yanında, uluorta "Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkumdur!" diyerek dine saldırması her şeyden önce akla yatkın değildir. Atatürk o günlerde din konusunda çok dikkatlidir. Örneğin Ocak 1923'te İzmit'te Kılıçzade Hakkı'nın "Yeni kurulacak devletin bir dini olacak mı, yeni devlet bir din ile tedeyyin edecek mi?" sorusuna Atatürk o meşhur taktisyenliğiyle -henüz zaman ve zemin uygun olmadığı için- şöyle dikkatli bir yanıt vermiştir: "...Edilecek mi edilemeyecek mi bilemem. Bugün mevcut olan kanunlarda aksine bir şey yoktur. Millet dinsiz değildir, mütedeyyindir ve dini de İslam'dır. Yani komünistlik gibi dini reddedecek ortada bir meslek yoktur." Atatürk, 1923 ortamında verdiği bu yanıtın taktiksel bir yanıt olduğunu 1927'de "Nutuk "ta şöyle açıklamıştır: "Gazeteci muhatabımın sorusuna 'Hükümetin dini olmaz!' diyemedim. Aksini söyledim: vardır efendim, İslam dinidir,' dedim. Fakat ardından 'İslam dini fikir hürriyetine
maliktir' cümlesiyle cevabımı açıklama ve yorumlama gereği hissettim. " (3) Ocak 1923'te Kılıçzade Hakkı'ya "Hükümetin dini olmaz!" diyemeyen Atatürk'ün sadece 6 ay sonra Temmuz 1923'te Kazım Karabekir'e, "Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkumdur!" demiş olması mümkün müdür Allah aşkına? Atatürk, özellikle radikal devrimlerin öncesinde, 1923 yılında yerli veya yabancı hiç kimseye din/İslam eleştirisi yapmamıştır. Örneğin o günlerde Asaf İlbay'ın "Paşam, din hakkındaki düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum" sorusuna Atatürk şu yanıtı vermiştir: "Din vardır ve lazımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi fakat bina uzun asırlardır ihmale uğramış, harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş, aksine olarak birçok yabancı unsur (tefsirler-hurafeler gibi) binayı fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşecek ve zamanla sağlam temeller üzerinde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır..." (4) Görüldüğü gibi Karabekir'e güya, "Dinsiz ve namussuz olalım!" diyen Atatürk, Asaf ilbay'a "Din vardır ve lazımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var!" demiştir.


Atatürk, 29 Ekim 1923'te -yani Karabekir'e "Dinsiz ve namussuz olalım!" dedikten 3 ay sonra- Fransız gazeteci Pernot'ada "Dinime, bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. Şuura aykın, ilerlemeye engel hiçbir şey içermiyor." demiştir. (5) 22 Temmuz 1923'te -Karabekir'e "Dinsiz ve namussuz olalım! " demeden 6 ay önce Bursa'da halka, "Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete sahiptir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından söküp alamamıştır ve alamaz, " demiştir. (6) Karabekir güya, "Dinsiz ve namussuz olalım!" diyen Atatürk'ü, "Dinsiz ve ahlaksız bir millete bu dünyada hayat hakkı olmadığını tarih gösteriyor!" diye uyardığını (!) iddia etmiştir. Ancak Karabekir'in Atatürk'e böyle bir uyarıda bulunması da anlamsızdır. Çünkü bir gerçekçi olan Atatürk de milletler için dinin gerekli olduğunu düşünmektedir. Örneğin 1930'da aynen şöyle demiştir: "Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası var ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. " (7) (8) Yine Karabekir'in "...Paşam bu yeni akide (dinsizlik ve namussuzluk) bizi Bolşevikliğe götürür!" diyerek Atatürk'ü uyardığı iddiası da çok anlamsızdır. Çünkü Atatürk de zaten Bolşevikliğe ve komünizme karşıdır. Nitekim 2 Aralık 1922'de Petit Parisien muhabirine verdiği demeçte, "Biz ne Bolşevik, ne komünist, ne biri ne diğeri olamayız. Çünkü biz milliyetperver ve dinimize hünnetkanz," demiştir.
Üç: Karabekir'in Atatürk'ün ağzından aktardığı "Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkumdur. Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir olmaya mahkumdurlar... Bunun için önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz!" şeklindeki sözler her şeyden önce Atatürk'ün üslubuna, yaşam görüşüne, gerçekçiliğine ve ahlak anlayışına uygun değildir. İşin ilginç yanı, Karabekir'in iddiasına göre güya, 10 Temmuz 1923'te bizim "Dinsiz ve namussuz olmamızı" isteyen (!) Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nı, kendi ifadesiyle bir "Namus Cephesi"yle kazandığını belirtmiştir. Atatürk 27 Ocak 1923'te İzmir Hükümet Konağı'nda yaptığı konuşmada bu "Namus Cephesi"nden şöyle söz etmiştir: "...İzmir ve çevresinin çok namuslu ve vatansever halkı hiçbir zaman bu hükümdar (Vahdettin) ile ve onun heyeti ile beraber olmadı, olmak istemedi ve olamazdı. Onun için derhal Redd-i İlhak adıyla kurduğu cemiyet aracılığıyla bütün halkı vatan savunmasına çağırdı. Bu nedenle o cemiyetin adını saygıyla anmayı bir borç sayanm. Bu girişim ile düşman karşısında bir Namus Cephesi oluştu. Bu cephe çok büyük, maddi olarak çok kuvvetliydi denilemez. Fakat çok yüksek namus ve manevi kuvvete sahipti. Şüphe yok, bu Namus Cephesi bütün memleket için bir çağın ve yüreklendirme, harekete geçirme cephesiydi. Bunu oluşturan insanlar çok iyi biliyordu ki, bütün vatandaşlar bu cepheye koşacaktı. Gerçekten öyle oldu. Bütün millet gerçeği anladı. İşbirliği yaptı ve bu cephenin desteklenmesine koştu. Ancak düşmanlanmız bunu anlamışlar ve buna imkan ve fırsat vermemek için derhal o Namus Cephesine saldırmışlardı. Efendiler, Namus Cephesi hiçbir zaman yıkılmaz, yenilemez. Bundan dolayı o cephe yıkılmamış, mağlup edilememiştir. (...) Bir devir yaşıyoruz ki (...) millet ve memlekete izzet, şeref, namus kazandınyor ve muvaffakiyet, muzafferiyet veriyor, o da bu devirdir." (9) (10) Görüldüğü gibi Atatürk bizzat kendi ağzından koca bir Kurtuluş Savaşı'nı "namus" kavramıyla açıklamıştır. Kurtuluş Savaşı'nı Atatürk'ün başka hiç kimse "Namus Cephesi" olarak adlandırmamıştır. Ona göre halkın işgallere karşı gösterdiği direnişle, yani Kuvayı Milliye hareketiyle bir Namus Cephesi kurulmuştur. Çünkü İzmir'in işgal edileceğini duyan vatansever İzmirli gençlerin kurduğu Redd-i İlhak Cemiyeti ve işgallere karşı Anadolu'nun dört bir yanında kurulan direniş cemiyetleri kelimenin ilk anlamıyla önce bireysel, sonra toplumsal namusu korumayı amaçlamıştır. Atatürk'ün ifadesiyle "Bu cephe (...) çok yüksek namus ve manevi kuvvete sahipti." Görüldüğü gibi Atatürk, bırakın halkın namus anlayışını değiştirmeyi, halkın "namusuyla" ve "manevi kuvvetiyle" övünmektedir. 27 Ocak 1923'te "Efendiler, Namus Cephesi hiçbir zaman yıkılmaz, yenilemez. Bundan dolayı o cephe yıkılmamış, mağlup edilememiştir," diyerek "namus" kavramını yücelten Atatürk'ün 6 ay sonra, 10 Temmuz 1923'te "Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkumdur! (...) Bunun için önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz." diyerek "namus" kavramına saldırması düşünülebilir mi?


Dört: 10 Temmuz 1923'te Karabekir gerçekten de Atatürk'le din konusunda bir tartışmaya girmiş olabilir. Çünkü Atatürk, tam da o günlerde benim "dinde öze dönüş" veya "dinde yeniden yapılanma" diye adlandırdığım bir projeye kafa yormaktadır. (11) Atatürk, o gün Karabekir'e bu projesinden söz etmiş olabilir. Yaşanan biçimiyle dini eleştirmiş de olabilir. Ancak Karabekir, maalesef hep yaptığı gibi, Atatürk'ün dinde yeniden yapılanma projesini -din dilinin Türkçeleştirilmesi, hurafelerle mücadele edilmesi ve bazı din eleştirilerini vb. Atatürk'ün halkı "dinsizleştirme ve namussuzlaştırma" projesi olarak bize aktarmıştır. Karabekir, olayların üzerinden on yıl geçtikten sonra, Atatürk'ten bir anlamda intikam almak amacıyla kaleme aldığı anılarında olayları karıştırmış, çarpıtmış, hatta zaman zaman açıkça olay uydurmuştur.
Beş: Bir olasılık da şudur: Atatürk din konusunda Karabekir'in nabzını yoklamak istemiş olabilir. Bazen yaptığı gibi muhatabını öfkelendirecek çok ağır şeyler söyleyip, muhatabının Karabekir'in tüm içini dökmesini amaçlamış da olabilir. Eğer bu olasılık doğruysa Atatürk amacına ulaşmıştır!
Altı: Son bir olasılık da şudur: Atatürk, din konusundaki duyarlılığını bildiği Karabekir'le yarı şaka yarı ciddi dalga geçmiştir! Atatürk o gün gerçekten ne dedi? Karabekir ne anladı Ne kadarını bize aktardı? Allah bilir! Ama Allah aşkına! Bırakın Atatürk gibi çağını aşmış bir strateji dehasını, kim, -gerçekten öyle düşünüyor olsa bile-, muhafazakar bir arkadaşına, üstelik çok zamansız bir şekilde, ağzını aramak için bile olsa, "dinsiz ve namussuz olalım!" der? Bırakın tarihi, biraz mantık yeter bu bulmacayı çözmek için?
Yedi: Karabekir'in en büyük çelişkisi ise şudur: Anılarında bir yerde "Atatürk, dinsiz ve namussuz olmamızı istiyordu!" diyen Karabekir, aynı anılarında başka bir yerde "Atatürk Hıristiyan olmamızı istiyordu!" diyecektir. Karabekir din, iman üzerinden Atatürk düşmanlığı yapanlar gibi mantık gözetmeden Atatürk'ü Müslüman halkın gözünden düşürecek her yolu denemiştir. Karabekir'in Atatürk'e yönelik iddialarında gerçekten insanı güldüren bir mantıksızlık vardır. Örneğin, Atatürk dinsiz olmamızı istiyorsa, Hıristiyan olmamızı isteyemez, Hıristiyan olmamızı istiyorsa dinsiz olmamızı isteyemez! Çünkü sonuçta Hıristiyanlık da bir dindir! (12) Karabekir'in Atatürk karşıtlığı aklını karıştırmış, gözlerini kamaştırmış olsa gerek ki kitabındaki bu tür çelişkileri, mantıksızlıkları görememiştir! Çünkü Karabekir tek bir amaca kilitlenmiş; öyle ya da böyle Atatürk'ü İslam düşmanı göstermeye odaklanmıştır. Sonuçta "dinsizlik" isteyen Atatürk de "Hıristiyanlık" isteyen Atatürk de "İslam düşmanı" Atatürk imgesine hizmet edecektir.

Kaynaklar:

(1) Kazım Karabekir, Nutuk'a Cevaplar, haz. Faruk Özerengin, C. 12, İstanbul, 1997, s. 3808.

(2) Kazım Karabekir, Paşalann Kavgası, Atatürk-Karabekir Kavgası, İstanbul, 1992, s. 142-145.

(3) Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, 12. bas., İstanbul, 2002, s. 564.

(4) Asaf ilbay, Çocukluk Arkadaşım Atatürk, Mustafa Kemal'le 45 Yıl, İstanbul, 2014, s. 108, 109.

(5) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. III, 5. bas., Ankara, 1997, s. 93.

(6) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. II, 5. bas., Ankara, 1997, s. 70, 71.

(7) Kılıç Ali, Atatürk'ün Hususiyetleri, İstanbul, 1955, s. 116.

(8) Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, s. 228.

(9) Atatürk'ün Söylev ve Demeçieri, C. II, s. 82, 83.

(10) Atatürk'ün Bütün Eserleri, C. 14, s. 396, 397.

(11) Atatürk'ün dinde öze dönüş projesinin ayrıntıları için bkz. Sinan Meydan, Akl-I Kemal, Atatürk'ün Akıllı Projeleri, (5 cilt bir arada), s. 850-953.

(12) Karabekir'in çelişkileri için bkz. Sinan Meydan, Atatürk'ü Anlamak İçin Nutuk'un Deşifresi, 4. bas., İstanbul, 2014, s. 515

5 yorum:

  1. Yani halkı aldatmıştır. Halk adına yaptığı hiçbir devrim halkaın lehine değil idi, bu devrimlerin adına türk devimleri demek Türklüğe hakarettir: örneğin Latin alfabesine geçmek bunun neresi türklüktür.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İ,ç,ğ,ö,ş,ü harfleri hangi avrupa ülkesinde vardır?! Bu harfler Türk harfleridir.Ki latin alfabesi göktürk-etrüsk harfleri ile bağlantılıdır.

      Sil
  2. Atatürk şapka yüzünden insanları aştı müslüman olsaydı Yahudi'nin fört şapkasını bize dayatması yazımızı değiştirmedi batının kanunlarını bize dayatması boşuna çabalıyorsunuz müslümanları inandıramzsınız

    YanıtlaSil
  3. Konuşmalarında dinden bahsettiği için Atatürk'ün dine karşı bakışını yumuşatmaya çalışmışsınız da Kazım Karabekir yalan söylüyor demeye getirmişsiniz de. Atatürk dini kullanıp halifeliğin gücünden yararlandı. Şuan da bu yapılıyor zaten. Tepki almamak için hükümetin dini yoktur diyemedim diyor. Yahu adam kendi söylüyor zaten diyemedim yapamadım diye sen daha neyi tartışıp neyi savunuyorsun? Adam kendi diyor dinsizim diye sen adamı müslüman etmeye çalışıyorsun. Çok komik

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ingiliz kaynaklı misyonler televizyonlarda tarih hocası diye çıkar atatürk ateistti der iki satır okur belge gösterir peki ulan siz 1800 yılında alköl fabrikalarını . kerhaneleri. fransız yasalarını osmanlı devletine taşırken yasa olarak kanun olarak getiiriken yada 1800 ilk çeyreğinde ikinci mahmud sarık sakalı yasaklayıp kılık kıyafet yasası getririken hak batıl adına konuşabileceğinizi mı sanıyorsunu sizin soyunuzu sopunuzu gelmişinizi geçmişinizi abdulhamid babası saraylarda giolletti donetti isimleri ile batı muziği etkinlikleri yaparaken neredeydş şeriatınız hak batıl mücadeleniz ?? yada abdulhami tiyatro binası inşa ettirdiğinde yıldız sarayına orada neredeydiniz?

      Sil

Atatürk Ezanı, Kur’an'ı ve İbadet Etmeyi Yasakladı Yalanı

Bir çok Atatürk düşmanı Atatürk döneminde ibadet etmenin, ezanın okunmasının, Kur’an okunmasının yasak olduğunu söyler. Ama Atatürk dönem...